|
|
|
|
Fabllar |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
KARGA İLE TİLKİ
Bir dala konmuştu karga cenapları;
Ağzında bir parça peynir vardı.
Sayın tilki kokuyu almış olmalı,
Ona nağme yapmaya başladı:
“-Ooo! Karga cenapları,merhaba!
Ne kadar güzelsiniz,ne kadar şirinsiniz!
Gözüm kör olsun yalanım varsa.
Tüyleriniz gibiyse sesiniz,
Sultanı sayılırsınız bütün bu ormanın.”
Keyfinden aklı başından gitti bay karganın.
Göstermek için güzel sesini
Açınca ağzını,düşürdü n*******esini.
Tilki kapıp onu dedi ki: “Efendiciğim,
Size güzel bir ders vereceğim:
Her dalkavuk bir alığın sırtından geçinir,
Bu derse de fazla olmasa gerek bir peynir.”
Karga şaşkın,mahcup,biraz da geç ama,
Yemin etti gayrı faka basmayacağına.
La Fontaine
SALYANGOZ VE EVİ
Salyangozları bilir misiniz?Onlar da tıpkı kaplumbağalar gibi evlerini sırtlarında taşırlar. Bir zamanlar,evini sırtında taşımaktan hoşlanmayan sevimsiz bir salyangoz yaşarmış.Üstelik evinin rengi de hiç hoşuna gitmezmiş.
Bizim salyangoz,kelebek ve uğurböceğini çok severmiş.Arada bir onlarla dertleşir,sırtında taşıdığı evi onlara şikayet edermiş.”Ah keşke!” dermiş.”Evimi sırtımda taşımak zorunda olmasaydım.Hadi taşıyorum,bari sizin ki gibi bol desenli ve renkli olsaydı.”
Kelebek ve uğurböceği bir gün salyangoza;”Sevgili arkadaşımız!” demişler.”Hani evim renkli olsun diyorsun ya,biz çaresini bulduk.Ressam olan bir tırtıl var.Seni ona götürürsek eğer, evini rengarenk boyar.”
Salyangoz buna çok sevinmiş.”Ne duruyoruz!Hemen gidelim.”demiş.Böylece düşmüşler yola. Tırtılın kapısını çalmışlar.Gelen misafirleri dinleyen tırtıl, boyalarını ve fırçasını alıp çalışmaya başlamış.Sonunda salyangozun evine çok güzel desenler çizmiş.Salyangoz yeni görüntüsünü beğenmiş beğenmesine ama yine de evinin sırtında olması onu çok üzüyormuş.
Dönüş yolculuğunda üç arkadaş şiddetli bir yağmura yakalanmış.Kelebek ve uğurböceği öyle ıslanmışlar ki,sele kapılmaktan zor kurtulmuşlar. Oysa salyangoz hemencecik evinin içine girmiş. Yağmur dinip de evinden dışarı çıkınca,arkadaşlarının perişan halini görüp üzülmüş.Sonra da kendi kendine şöyle düşünmüş:”İyi ki saklanabileceğim bir evim var.Rengi olmasa da,Rengi olmasa da beni yağmurdan koruyor ya.”
Sevimli salyangoz bu olaydan sonra bir daha hiç üzülmemiş.
KÖLE VE ASLAN
Vaktiyle bir köle kaçıp ormana sığınmış.Etrafta gezinirken,iniltiler içinde ızdırap çeken bir aslan görmüş.önce korkup kaçmaya yeltenmiş.Fakat aslanın yerinden hiç kıpırdamadığını,yalvaran gözlerle kendisine baktığını görüp durmuş.Aslan kanayan pençesini uzatıyormuş ona.Köle dikkatlice bakınca, aslanın pençesine büyük bir dikenin saplandığını görmüş.Dikeni çıkarıp yarayı temizleyen köle,gömleğinden kopardığı bezle de iyice sarmış.
Rahatlayan aslan ayağa kalkıp kölenin ellerini yalamaya başlamış.Sonra da önüne düşüp yaşadığı inine götürmüş.Her gün yakaladığı avları ine taşıyıp,köleye yardım ediyormuş.
Bu beraberlikleri uzun sürmemiş.Ormana gelen avcılar ikisini de yakalamışlar.Ayrı kafeslere kapatıp günlerce aç bırakmışlar onları.
Kralın da hazır bulunduğu bir gün kafesin ağzı açılmış.Aslanın köleyi nasıl parçalayacağını herkes merakla bekliyormuş.Büyük bir iştahla saldıran aslan,kölenin yanına gelince onu tanımış.Önünde bir köpek sadakatiyle durup ellerini yalamaya başlamış.
Kral bu duruma çok şaşırmış.Köleyi yanına çağırıp bütün hikayeyi dilemiş ondan.Anlatılanlardan çok etkilenen kral,kölenin affedilmesini,aslanın da ormana salıverilmesini emretmiş.
TİLKİ İLE KEDİ
Tilki ile kedi sohbet ediyorlarmış.Tilki durmadan ne kadar hilekar ve kurnaz olduğunu anlatıyormuş.Söylediğine göre düşmanları onu alt edemezmiş çünkü onlardan kurtulacak bir sürü oyun ve hile bilirmiş.
Kedi biraz da utanarak;”Ben fazla oyun bilmem ki!” demiş.”Düşmanlarımın elinden kurtulmak için bir tek yol bilirim,o da kaçmaktır.”
Tilki;”Kedi kardeş!” demiş,”Ben her tehlike karşısında başımın çaresine bakabilirim ama senin durumuna üzülüyorum.Korkarım bir gün düşmanların seni çabuk alt edecek.”
Az sonra bir sürü tazının bağrışmalarını duymuşlar.Bir avcı topluluğuna ait olan bu köpekler,bütün hızlarıyla kendilerine doğru koşuyormuş.Kedi hemen,yanındaki bir ağacın dallarına sıçrayarak en üstteki bir yaprak kümesinin içine saklanmış.
Tilki ise;”Acaba şu hileyi mi yapsam,yoksa bu hileyi mi?” diye düşünmeye başlamış.Çünkü o kadar çok hile biliyormuş ki,hangisini uygulamasının daha doğru olacağına karar veremiyormuş.Tam birisini uygulayacakmış ki,tazılar etrafını çevirip tilkinin işini bitirivermişler.
Bütün olanları yukarıdan seyreden kedi,çok hile bilmediğine şükretmiş.
ZALİM ASLAN
Vaktiyle ormanın birinde,canavar mı canavar bir aslan varmış.Çok kan döker,canını yakmadık tek bir hayvan bile bırakmazmış.O yaşadığı sürece,hiçbir hayvan rahat yüzü görmemiş.Bütün hayvanlar ondan nefret eder,ölümünü beklermiş.
Bu zalim aslan sonunda yaşlanmış.Gücü kuvveti kalmamış.Ağzındaki dişler de dökülünce herkesin maskarası olmuş.Hiçbir hayvan ona yardım etmiyor ve onunla konuşmuyormuş.Hayvanlar bir gün oturup karar almışlar;”Gelin hep beraber,bize bunca kötülük eden bu zalim aslanı iyice bir dövelim. Yaptıklarının cezasını,az da olsa gömüş olsun böylece.”
Sonunda bütün hayvanlar aslana saldırmış.iyice bir dövmüşler onu.Birisi boynuz vuruyor,diğeri çifte atıyor,bir başkası ısırıyormuş.Böylece;yaman bir öç almışlar aslandan.
KURT İLE KÖPEK
Bir köpek ormanda gezerken kurtla karşılaşmış.Hasta ve çok zayıflamış olan kurt,ayakta zor durabiliyormuş.Köpek kurdun bu haline çok üzülmüş.”Ne kadar kötü görünüyorsun böyle kurt kardeş?”demiş.”Herkes bizi düşman bilse de,biz uzaktan akrabayız.Doğrusu sana yardım etmek isterim.”
“Hiç sorma.” demiş kurt.”Ağır bir hastalığa yakalandığım için uzun süre avlanamadım.Şimdi iyileştim ama bir av yakalayacak kadar gücüm kalmadı artık.Ben de böyle aç susuz dolaşıyorum artık.”
“Sen hiç üzülme.”demiş köpek.”Ben sana yardım edeceğim.Bu akşam sahibimin düğünü var. Akşam olunca köyün dışındaki çalılıklara gel.Ben sana düğün yemeklerinin artıklarını taşırım.”
Birkaç gün boyunca köpek tarafından beslenen kurt,sonunda kendini toparlayıp eski kuvvetine kavuşmuş.Teşekkür edip vedalaştıktan sonra da ormana gitmiş.
Aradan yıllar geçmiş.Köpek iyice yaşlanınca sahibi onu dışarı atmış.Ormanda aylak aylak gezen köpek,eski dostu kurtla karşılaşmış.”Hayrola?” demiş kurt.”Çok perişan görünüyorsun.”
Köpek içini çekip;”Yaşlandım artık!” demiş.”Sahibimin işine yaramadığım için beni kovdu.”
Kurt;”biz eski dost değil miyiz?” demiş.”Şimdi yardım etme sırası bende.Hatırlasana,benim hayatımı nasıl kurtarmıştın?Hemen bir plan yapmalıyız.Tamam buldum!Senin sahibinin küçük bir çocuğu vardı değil mi?Şimdi ben gidip onu kaçıracağım,sen de geri götüreceksin.Böylece sahibin seni el üstünde tutacak.”
Bu sözleri söyleyen kurt,kaşla göz arasında gidip,çocuğu ormana getirmiş.Köydeki herkes silahlanıp ormana koşmuş ancak daha ormana girmeden,yaşlı ve işe yaramaz diye evden kovdukları köpeğin çocuğu geri getirdiğini görmüşler.
Bu olaydan sonra yaşlı köpeğin itibarı öyle artmış ki,insanlar onun kahramanlığını yüzlerce yıl çocuklarına anlatmışlar.
Kurtla köpek arasındaki bu danışıklı dövüşü hiç kimse anlayamamış.
TAVŞAN İLE KAPLUMBAĞA
Tavşan ikide bir böbürleniyor:
-Kimse benden hızlı koşamaz,diyormuş.Sonunda kaplumbağa dayanamamış:
-İstersen yarışalım,demiş.
Koşuya başlamışlar.Tavşan epeyce yol aldıktan sonra,”Hıh,o sırtı kabuklu hayvancık sürüne sürüne kim bilir ne zaman sonra bana yetişir?”diye düşünmüş.
-Şu ağacın altına biraz uzanıp dinleneyim,demiş.Uyuyakalmış.
Kaplumbağa ağır yürüyüşü ile yürümüş yürümüş,hiç dinlenmeden yol almış.
Tavşan bir ara gözünü açmış.Bir de ne görse beğenirsiniz,kaplumbağa neredeyse yarışı bitirmek üzereymiş.Hemen fırlamış,rüzgar gibi koşmaya başlamış.Ama ne çare,kaplumbağaya yetişememiş.
Böylece tavşan yarışı kaybetmiş.Aldırış etmemenin cezasını çekmiş.Kaplumbağa ise düzgün adımlarla,durmadan yürüdüğü için yarışı kazanmış.
ŞAHİN İLE HOROZ
Şahin, tatlı bir daire çizerek süzüldü, yüzyıllık çınar ağacının dalına kondu. Gerçi kendisini hafif hafif esen rüzgarın kollarına bırakmıştı ama; yine de yorulmuştu inerken. Bir süre konduğu dalda soluklandı, üzerindeki tozları silkeledi ve “Biraz kestireyim.” diyerek iyice yayıldı.
Tam bu sırada bir ses duydu. Horozun biri bağırtıyla kaçıyordu. Çınarın altına geldiğinde soluk soluğa kalmıştı. Dönüp arkasına baktı, kimsenin gelmediğini görünce rahatladı.
Horozun kaçışını izlemiş olan şahin:
- Hah hah hah hah, diye gülmüştü.
Horoz, “O da kim?” diye çevresine bakınırken, şahin yukarıdan seslendi:
- Benim, dostum, ben, şahin, başını yukarı kaldır.
Horoz, sesin geldiği yöne kaldırdı başını, şahini gördü.
Şahin hâlâ gülüyordu:
- Ne oldu, kimden kaçıyordun öyle?
- Tabii gülersin, dedi horoz, sana göre bir şey yok.
- Kim kovalıyordu seni?
Horoz:
- Sahibim, dedi, kim olacak, ilerideki çiftlikte yaşıyorum.
- Size şaşıyorum, dedi şahin, sahipleriniz, henüz yumurtadan yeni çıkmış bir yavruyken özenle besleyip büyütüyorlar, sizler için güzel evcikler yapıyorlar, kümeslerde bir eliniz darıda bir eliniz arpada yaşayıp gidiyorsunuz, yine de size yaranamıyorlar… Yahu, kendisine bu kadar yararı dokunan insanlardan kaçılır mı?
Horoz, şahinin küçümseyici sözlerini dinledikten sonra:
- Sen, dedi, bir şahini tavada kızarırken veya şişe geçmiş közde pişerken gördün mü hiç?
- Yook, dedi şahin laubali bir tutumla, ne olacak?
- Ben, dedi horoz; çok horozlar, tavuklar gördüm sahibim pişirirken, ona nasıl güvenebilirim?
Beydeba, Kelile ve Dimne
ARSLANLA FARE
Herkese saygı göstermeli elden geldikçe.
Umulmadık kimselerden fayda görür insan.
İşte bu, gerçeği anlatan bir hikaye,
Daha nice bin hikaye arasından.
Pençesi dibinde bir arslanın,
Dalgınlıkla bir fare çıkıverdi.
Bu fırsatı kullanmadı sultanı ormanın,
Fareye dokunmayıp bir büyüklük gösterdi.
Bu iyiliği boşa gitti sanmayın;
Kimin aklına gelir ki bir an,
Fareye işi düşer arslanın?
Ama o da bir gün dışarı çıktı ormandan;
Gitti tutuldu bir ağa.
Ne çırpınma, ne kükreme … Kâr etmez tuzağa.
Bay fare koştu; dişiyle arslanın ağını,
Öyle bir kemirdi ki ağ söküldü nihayet.
Sabırla zamanın yaptığını;
Ne kuvvet yapabilir, ne şiddet.
“İyilik eden iyilik bulur.”
“Hizmet et benim için, hizmet edeyim senin için.”
“İyilik iki baştan olur.”
Jean de La Fontaine
( Çev.: O. Veli Kanık )
|
|
|
|
|
|
|
|
|